„EZANI KALDIRIN!“ diyenlere

 Cemil Şahinöz


 

Her sene olduğu gibi, yine Ramazan´a bir-iki ay kala, bazı kişiler, sadece ortalığı karıştırmak için, önemli-önemsiz konuları açmaya başladılar. Her sene bu zamanlarda televizyonlara, gazetelere çıkan belli bir şahsiyet, bu seferde müslümanların ezanına kafayı taktı. Yeni çıkan kitabında aynen şöyle diyor: “Ezana ne gerek var? Ezan Müslümanları Namaz´a çağırmak içindir! Bu görevi bugün, televizyonlar ve radyolarda yapabilir!”

Bu ve buna benzer şahsiyetlere verilecek en güzel cevap, zamanın Kur´an Tefsiri, zamanımızın inkarci sorularına cevap veren, Risale-i Nur´da aynen yazılı. İşte Bediüzzaman´ın Mektubat isimli eserinde, „Ezan kalksın“ diyenlere tokat gibi bir cevap:

„ Sekizinci Nükte: Buna dair bir düstur-u hakikatı (gerçeği) beyan etmek lâzım. Şöyle ki:

Nasıl "hukuk-u şahsiye" ve bir nevi hukukullah sayılan "hukuk-u umumiye" namıyla iki nevi hukuk var; öyle de: Mesail-i şer'iyede bir kısım mesail (mesele), eşhasa (şahıslara) taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara "Şeair-i İslâmiye" tabir edilir. Bu şeairin umuma taalluk cihetiyle umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeairin en cüz'îsi (sünnet kabilinden bir mes'elesi) en büyük bir mes'ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi; Asr-ı Saadetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâmın başlandığı o nuranî zincirleri koparmaya, tahrib ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!..

Dokuzuncu Nükte: Mesail-i şeriattan bir kısmına "taabbüdî" (ibadete ait) denilir; aklın muhakemesine (yargılamasına) bağlı değildir; emrolduğu için yapılır. İlleti, emirdir.

Bir kısmına "mâkulü´l-mâna" (uygun mana) tabir edilir. Yani: Bir hikmet ve bir maslahatı var ki, o hükmün teşriine müreccih olmuş; fakat sebeb ve illet değil. Çünki hakikî illet, emir ve nehy-i İlâhîdir.

Şeairin taabbüdî kısmı; hikmet ve maslahat onu tağyir edemez, taabbüdîlik ciheti tereccuh ediyor, ona ilişilmez. Yüzbin maslahat gelse onu tağyir edemez. Öyle de: "Şeairin faidesi, yalnız malûm mesalihtir (meseledir)" denilmez ve öyle bilmek hatadır. Belki o maslahatlar ise, çok hikmetlerinden bir faidesi olabilir.

Meselâ biri dese: "Ezanın hikmeti, müslümanları namaza çağırmaktır; şu halde bir tüfek atmak kâfidir." Halbuki o divane bilmez ki, binler maslahat-ı ezaniye içinde o bir maslahattır (maksatdır). Tüfek sesi, o maslahatı verse; acaba nev'-i beşer namına, yahut o şehir ahalisi namına, hilkat-ı kâinatın netice-i uzması ve nev'-i beşerin netice-i hilkatı olan ilân-ı tevhid ve Rububiyet-i İlâhiyeye karşı izhar-ı ubudiyete vasıta olan ezanın yerini nasıl tutacak?

Elhasıl: Cehennem lüzumsuz değil; çok işler var ki, bütün kuvvetiyle "Yaşasın Cehennem!" der. Cennet dahi ucuz değildir, mühim fiat ister.“ – Mektubat, 29.Mektub, 1. Kısım (Y.A.Neşriyat S. 385, 386)

Anlaşıldığı gibi, ezan sadece bir „çağırma“ değildir. Öyle olsaydı, tüfek seside bu çağırma görevini yapabilirdi. Ezan, belki en büyük sünnetlerden biri! Bizi sadece namaza çağırmıyor. Aynı zamanda, günde beş kere, bize Allah´ın varlığını, birliğini hatırlatıyor. Çaresizleri „Hayya alelfelah“ diyerek, kurtuluşa çağırıyor. Ve bizim bilmediğimiz nice hikmetler…

Şimdide ezanın çıkış nedenine bakalım:

„Farz namazları için ezan okumak, bu namazların kılınacağını ilan edip bildirmek, kitab ve sünnetle sabittir. Fakat müslümanlığın başlangıcında bildiğimiz şekilde ezan okunmazdı. Bir müddet, namaz vakti gelince: „Essalate, Essalate = Namaza, namaza“ veya; „Essalatü camiatün = Namaz toplayıcıdır,“ deniliyordu. Yani, namaz müslümanların güzel bir toplum halinde yaşamalarına vasıtadır. Birtakım güzellikleri ve şükür nevilerini kapsar diye çağırma yapılmıştır.

Peygamber Efendimizin birinci hicret yılında, Medine-i münevvere´de Hazret-i Peygamberin Mescidi inşa edilip tamamlanmıştı. Ashab-ı kiram muntazam bir halde toplanarak cemaatla namaz kılmaya başlamışlardı. İşte bu sırada Peygamber Efendimizin (sav) namaz vakitlerinin insanlara duyurulması konusunda arkadaşları ile bu işi görüşmeye başladı. Sonunda ashabdan bazı zatların aynı şekilde görmüş oldukları sadık rüyaya ve o rüyayı doğrulayan bir vahye dayanarak bildiğimiz gibi ezan okunmaya başlanmıştır. Bu ezan erkekler için vacib kuvvetinde bir müekked sünnettir. Müslümanlığın en büyük alametlerinden biridir.” – Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen

 

Son olarak´da alemlerin reisi olarak gönderilen Peygamber Efendimizden bir hadis:

„Öyle bir zaman gelecek ki, bir takım adamlar, koltuklarına oturup, bacak bacak üstüne atarak, ´Sünnete ne gerek var, bize Kuran yeter´, diyecekler“ (ev kema kal).  – Müslüm

Allah bizi böyle zındıklardan korusun. AMİN

 

Yayınlandığı dergi: Ayasofya Nr.2, s.12