Derin Devlet – Derin Millet

   

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın“

Şeyh Edebalinin Osman Gazi´ye yazdığı nasihattan

 

Devlet aslında milletin teşkilatlanmış, organize olmuş şeklidir. Her devlette, görünen ve görünmeyen bir devlet vardır. Yani devlet içi bir devlet. İşte bu görünmeyen, devlet içi devlete “Derin Devlet“ deriz. 1950li yıllarda NATO, CİA ve Mİ6 “Gladio“ isminde bir gizli örgüt kurarlar ve yaklaşık 40 sene Yunanistan, Türkiye ve Batıavrupa ülkerinde faaliyetler gösterirler. Bu örgütün elemanları genellikle toplumu kışkırtmak için çeşitli faaliyetler düzenlerler ve etkili oldukları ülkede gerekirse rejimi çökertirler.

Türk literatürüne “Derin Devlet“ terimini eski MİT görevlisi Mahir Kaynak kazandırmıştır. 90lı yılların başından itibaren bu kavram televizyonlarda ilk defa duyulmaya başlar. Faili meçhul olaylar, mesela Susurluk olayında olduğu gibi, hep “Derin Devlete“ mal oldu. Bazı aydınlar herşeyi kolayca açıklayabilmek için hep bu kavramı kullandılar.

Birde pek tanınmayan “Derin Millet“ kavramı vardır. Peki nedir “Derin Millet“? Veyahut “Derin Millet“ ne olabilir? Sosyolojik olarak kimlere “Derin Millet“ denilebilir? “Derin Millet“ kavramını, kendisine düşman besleyen, düşmansız yaşayamayan, her taşın altında gizli ajan arayan ve sürekli komplo teorileri üreten toplumlar için kullanıyorum.

Paranoik bir insanı andıran bu yapıya sahip ülkeler vardır. Sadece ülkeler değil, toplumlar, milletler, gruplar, cemaatler, sivil toplum örgütleri vs. vs.

Mesela bazı örgütler ve cemaatler “Yahudi“siz yaşayamazlar. Çünkü her olumsuz olayın arkasında muhakkak bir “Yahudi“ ararlar. Kendilerinin varoluşu ancak böyle bir düşmanın varlığına bağlıdır. Bu şekilde oy toplarlar, üye toplarlar, para toplarlar vs. vs. “Yahudi“ ve “Siyonist“ kelimelerinin arasındaki farkıda bilmezler.

Bazı gruplar vardır ki “irticasız“ yaşayamazlar. Çünkü onlara göre “irticanın“ varlığı kendilerine bir çıkar getirir. Kendilerini “irticanın“ düşmanı olarak nitelerler ve kendilerine benzemeyen her gruba “irticacı“ damgası vururlar.

Konuyu toplum bazında ele alırsak şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: “Derin Millet“ diye adlandırdığımız toplumlarda komplo teorileri ve paranoik yapılar kol gezer. Her türlü cinayet, toplumsal çöküş, ahlaki bozukluk ve ekonomik krizlerin sebebi gizli örgütlerdir. Herkes ajan, her sivil toplum örgütü yabancı istihbarat servislerinden beslenir ve diğer ülkelerin hepsi bize düşmandır.

Böyle bir toplumun insanları başka ülkelere özenirler. Mesela “American Dream“e (Amerikan Rüyasına) inanırlar. Adeta onların yaşamını kutsallaştırırlar. Amerikanca yaşamanın şaşasıyla geçirmek istedikleri bir ömürün rüyasıyla aslında ömürlerini tüketirler. Gökdelenler, arabalar, banka kartları, McDonaldslar “ideal“ haline gelir (bkz. Genc). Özenti doğar insana.

Böyle bir toplum piskolojisi toplumu ister istemez hem paranoik (“Herkes bize düşman“) yapar hemde aşağılık duygusunu (“Herkes bizden daha iyi“) besler. İnsanlar arasında güven, sevgi, saygı, yardımlaşma ve hoşgörü gibi toplumun temel unsurları, olmazsa olmazları, ortadan kalkar ve yerini “Bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın“ felsefesi alır.

Evet, şüphesiz iki söz vardır ki, bir toplumu çökertir. Bunlar şunlardır (bkz. Nursi 2000, s.49; Nursi 2001a, s.264,456; Nursi 2001b, s.373, 648):

 

  1. Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.
  2. Sen çalış, ben yiyeyim.

 

Tarih sahnesine baktığımızda görüyoruz ki, beşerin zulümleri, fesatları ve ahlak-ı reziliyeleri bu kelimelerden doğmuş. Birinci sözden ahlaksızlık, zulüm ve merhametsizlik, ikinci kelimeden kin, kıskançlık vs kavga çıkmış. İnsan tarihinin belki en kanlı yüzyılı olan 20.Yüzyıl şüphesiz ki böyle bir hayat felsefesi yüzünden dünyaya onlarca savaş getirmiş. Milyonlarca insan öldürülmüş ve yüzbinlerce insan evsiz kalmış.

Müslüman toplumları bu iki yalnış görüşü ortadan kaldırmışlardır. Birinci sözü zekat ile, ikinci sözü faizi yasaklayarak yok etmişlerdir. Zekat vermeyen ve bolca faiz dağıtan toplumlar bu şekilde sosyal çöküntüye uğramışlardır, çünkü zenginin ve fakirin arasında ki uçurum büyümüştür. Zengin fakire merhamet duymaz hale gelmiş ve fakir zenginden nefret etmiş.

İşte “Derin Millet“lerde bu zengin ve fakir uçurumu çok derindir. Çünkü bu milletlerde herkes kendisi için yaşar. Herkes kendi tabağını ve cüzdanını düşünür.

 

Özetle “Derin Milletler“

toplumlardır. Bu milletler derindir. Çünkü olayların çözümlerini hep derinlikte ararlar ve toplumun bireyleride „derin“dirler.

Unutmayalım ki, toplumun gönlü kültürdür. Kültürlü, ilimli, müslümanlık ve türklükten utanmayan, başkalaşmaya hevesli olmayan, “Derin Millet“ten uzak bir nesil için ümitvarız.

 

Cemil Şahinöz (webmaster@misawa.de)

 

Literatür:

 

Yayınlandığı gazete: Anadolu Ekim 2006